Çağlar öncesinde beşeriyet, deva bulmaz dertlerine, dayanması zor sıkıntılarına ve bir o kadar da korkularına çözüm üretecek veya bunları ortadan kaldıracak bir güç aramış.
Bu acı ve korkularını dindirme konusunda da manevi dünyalarında bir mucize beklemiş ve aramışlar.
Asırlar boyu bu manevi gücü güneşte, ateşte, hayvanlarda, kendi yaptıkları putlarda aramışlar. Ancak elle tutulan, gözle görülen ve varlık nedenleri bilimsel olarak aydınlanmaya başlayan bu kavramlara tapınmaktan zamanla vazgeçmeye başlamışlardır. Yıllar içinde çeşitli isimlerle tapındıkları Tanrıların var oldukları inancı kaybolmaya başlamış.
Asırlar boyu süren bir kargaşadan ve çok Tanrılı Devir’den sonra “Peygamber” diye anılan kimselerin aracılığı ile karşılarına Allah, İlâh, Tanrı, Rab gibi isimlerle, tanımlanan manevi bir güc ortaya çıkmış ve insanlar O’nun varlığına inanır olmuşlar.
Daha sonraları bu tek Tanrı’lık Devri uzunca bir müddet kavimleri, toplumları ırk, örf, adet ve inançalrına göre bir başka kargaşanın içine sürüklemiş.
Sonuçta beşeriyet, Peygamberler sayesinde Allah’ın varlığına inanark hem bu dünyada yaşadıkları acıllardan hemde diğer dünyada yaşayacaklarını sandıkları korkularından O’nun sayesinde kurtulacaklarına inanmışlar.
Ve sonrasında da “O” hep yardım eden, kucaklayan, acıları dindiren, günahlardan arındıran olarak yüreklerde yerini almıştır.
Tanrıların var oluşu, beşeriyetin var oluşu ile eş anlamlıdır.
İnsanlık bu muhteşem “Varlığın” tek olduğu inancını kabul edene kadar, pek çok mücadele verdiği gibi inanılmaz acılar da çekmiştir.
Taşa, puta, ona, buna tapma noktasından “Tek Tanrı”nın varlığına inanma ve tapınma konumuna gelene kadar çok çileler ve acılar yaşanmış ve hatta çok da kan akmıştır
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.