Eskiçağ Mezopotamya uygarlıkları, yazının kullanılmaya başlandığı
yıllardan sonra kendi dini inançlarını yazıya dökmüşlerdir. Bu
bağlamda yapılan kazılar neticesinde onların dini inançları hakkında
birçok bilgiye ulaşılmış ve Eskiçağ Mezopotamya insanının gökyüzü
hakkındaki düşünceleri, inanışları ve incelemeleri de gün yüzüne
çıkmıştır. Eskiçağ Mezopotamya insanı, göğe bakarken büyük bir
aşkınlık içerisine girmiş ve çoğu inanışını gökyüzü ile bağdaştırmıştır.
Gökyüzünde Hiyerofaniyi, bir diğer deyişle kutsalın tezahürünü gören
Mezopotamya insanı, gökyüzünde ancak aşkın ve kutsal bir varlığın
yaşayabileceğini hayal etmiştir. Özellikle şehirleşmenin etkisiyle aşkın ve
ulaşılamaz olan varlık, yerini daha dinamik tanrılara bırakmıştır.
Mezopotamya insanı ise bu tanrılara sadece ibadet etmemiş, onları
gökyüzündeki gözle görülen yıldız ve gezegenlere benzetmiş, gökyüzündeki
gezegenlere bakarak, onları inceleyerek göksel kehanet serileri
üretmişlerdir. Bu kehanet serileri ve gökyüzü incelemeleri de Eskiçağ
Mezopotamya bölgesinin etrafındaki memleketleri, özellikle Yunan
dünyasını etkisi altına alarak günümüze kadar gelen gökyüzü
incelemelerine zemin hazırlamışlardır.