İnsanın iktidar arzusunun kökeni tarih boyunca incelenen katmanlı ve karmaşık bir konu olmuştur. Ancak 21. yüzyılda, bu arzunun özel bir yüzü, giderek daha görünür hale gelmektedir: Narsisizm. Narsistik kişilik yapısı, sadece bireysel düzeyde bir patoloji olarak değil, aynı zamanda toplumların, liderlerin ve siyasi rejimlerin şekillenmesinde merkezi rol oynayan bir olgudur. Narsistik eğilimlerin nasıl totaliter rejimlerin yükselişinde bir katalizör haline geldiği ve bu süreçlerin modern toplumlar üzerindeki etkileri hala cevapsız kalmış soruların varlığı göz önünde bulundurulduğunda, incelenmeye değerdir.
Modern totaliter rejimlerin yükselişi, sıklıkla narsistik liderlerin yönetiminde gerçekleşmiş ve bu liderlerin iktidara tutunma biçimleri, onların içsel kırılganlıklarını örtmeye çalışan bir gücün tezahürü olmuştur. Bu eser, narsisizmin sadece bireysel bir kişilik örgütlenmesi değil, toplumsal, ekonomik ve politik yapılar aracılığıyla aynı zamanda kolektif bir patolojiyi de nasıl besleyip büyüttüğünü sorunsallaştırmaktadır. Gücün doğası narsisizmle birleştiğinde, nasıl kontrolsüz bir hale gelir? Bireylerin ve toplumların, narsist liderler karşısında boyun eğmeye olan eğilimleri nelerdir? Bu sorular, bizi sadece bir liderin psikolojik portresini çıkarmaya değil, aynı zamanda gücün nasıl totaliter bir yapıya evrildiğini anlamaya yönlendirecektir.
Bu çalışma, güç, otorite ve iktidar pratikleri üzerine bir düşünsel yolculuğu, narsizmin karanlık yansımaları üzerinden takip ederken, hakikatin tekilliğini değil, çoğulluğunu kucaklama çabasıdır. Zira tarih bize, hiçbir iktidar pratiğinin yalnızca bir yüzü olmadığını, her gücün kendi gölgesinde hem zulmü hem de özgürlüğü taşıdığını göstermiştir. Bu çalışma, narsistik liderlikten totaliter rejimlere, birey ve toplum arasındaki gerilimleri sorgularken, gücün insan doğasıyla kurduğu bu kırılgan ittifakı çözümlemeyi amaçlar. Ancak bu çözümleme, bilimsel duruş gereği ahlaki bir yargıya varmayı hedefinden oldukça uzakta; gücün doğasına daha yakından bakarak kurumsallaşan yapılar içerisindeki tarihsel izleklere uğramayı ve bu yapılardan özgürleşme olasılıklarına bir düşünme aralığı açmayı hedeflemektedir. Freud’un psikanalitik izlerinden Foucault’nun iktidar analizine, Hannah Arendt’in totalitarizm eleştirisinden Simon Critchley’in etik sorgulamalarına kadar, farklı düşünce yollarını izleyerek, narsizm ve güç arasındaki bağları hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sorguluyoruz.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.